Yatağımda uyuyorum, uykunun tatlı girdabı beni yavaş yavaş yüzeye fırlatmaya başlamış, sabah yaklaşmış olmalı, ama çalar saatim daha çalmadığı için kaç dakika sonra çalacağına keyifle kaygılanırken uykunun kucağındaki yumuşacık misafirliğime devam etmekteyim.
Odamın kapısı yavaşça açıldı, girdaptan izliyorum gözlerimi açmadan, daha doğrusu kulaklarım sesleri beynimde küçük bulmacalara oradan da olası görüntülere çeviriyor, rüyayla gerçek arasında bir yerlerdeyim.
Kapıdan içeri giren, ufak ve özenli sessiz adımlarla başucumdaki pencereye geliyor, tül perdenin kıpırtısını duyuyorum, ardından da tülün altındaki güneşliğin olabilecek en yavaş frekansı yayması için olabilecek en seri hareketle kapatılmasını, ardından gene minik bir adım, yüzümü belli belirsiz yalayan bir nefes, başucumdaki komodinden kaldırılan saatin miniminnacık bir çınlaması ve odanın kapısına doğru ilerleyen, uzaklaşan gene özenli sessiz ayak tıpırtıları....
Gözümü açıyorum.... Annem....odadan çıkmak üzere, eli kapının kolunda, minimum gürültüyle kapatmaya hazırlanıyor, başımı kaldırarak yüzüme uyku mahmuru dağılmış saçlarımın arasından bakıyorum..
· Anne napıyorsun?
Annem, bir elinde çalar saatim, diğer eli kapının tokmağında,
· Yok bir şey yavrum,
· Anne, saatimi aldın nereye gidiyorsun, uff saat kaç?
· Saat 05:30 Deryacım, sen yat uyu, bugün işe gitmeyeceksin..
· Gitmeyecek miyim , neden ki?
· İhtilal oldu yavrum, sokağa çıkma yasağı var, hadi sen uykunu açma, uyu...
Deli gibi fırlıyorum, yüzüme dağılan saçlarım bile irkiliyorlar.....
Annem güneşlikleri kapattığı için odam loş, odamın ışık/ses yalıtımı uykunun koynunun ta kendisini oluşturmuş annem sayesinde.
Meğer günlerden 12, aylardan Eylül, yıllardan 1980 imiş, meğer ihtilal olmuş, meğer 20. yüzyılın son çeyreğindeyken bir Avrupa ülkesi olduğuna kendimizi inandıramazken bir de üstüne devrim olmuş..... Ne gam....
Çok gam.... ama önce analık gamı.....Afallamıştım....uykunun koynundan ihtilalin soğuk gerçeğine geçme yolunda annemin kucağında takılı kalmıştım. Politik gündemi babamla birlikte büyük bir dikkat ve özenle takib eden, haberleri izlerken/dinlerken neredeyse “iç geçirmemi” bile gürültüden sayan annem, işte şimdi, ülkede devrim olmuşken, hem de henüz olmuşken, hem de duyduktan hemen sonra, ilk iş kızının fazladan uyumasını kendine dert edinmiş, anneliği tercih etmişti.
Nereden mi aklıma geldi,.... aslında sanırım hep aklımda... aktüaliteyi takib ederken ve annemi özlerken...evet..hep aklımda..
Şanslıyım biliyor musunuz, askeri darbeyi böylesine sımsıcak “anne hatırasıyla” sarmalayabilmiş bir şanslı...
Annelerin, anneliğin tarifinin içine “darbe olduğunda evladının uyumasını görev edinen kalp” i de katabilir miyiz lütfen...
Ellerine sağlık.. çok hoş... Murat Tansu
YanıtlaSil