Sol kefede: acı veren haberler, yitip giden hayatlar, "less fortunate" diyerek anglosakson kültürün enfes bir şefkatle sarıp sarmaladığı "özürlüler", annesiz kalan çocuklar, çocuksuz kalan anneler, savaş, bomba, gasp, riya, ihanet, ve...ve....ve....
Sağ kefede: sabah içilen kahvenin boğazdaki ılık teması ve burundan beyne giden mis kokunun hem bedeni hem de beyindeki serotonini kelebek öpücüğüyle uyandırması, gün içinde bir arkadaşa edilen iki çift hoş kelam, "anneciğim" le başlayan sohbet, taksi şöförüne önce "iyi günler" demek, pencerenin içine konan kumru, kavşakta gülümseyerek yolu size bırakan kırmızı arabanın sürücüsü, "afiyet olsun" diyen simitçi, pazarlık yapmadığın için ekstradan bir demet daha papatya veren köşedeki çiçekçi....
duygular bu iki kefe arasında gidip gelirken mutlu bir terazi olmak mümkün mü, hmm evet, şöyle:
sağ kefeye ağırlık vererek,
sağ kefeyi doldurarak,
sağ kefedekilere "layık oldukları" anlamları yükleyerek
sağ kefedeki herbir "hakkı verilmiş" duygunun, soldaki 4 acı verene galip gelmesi
ve
günün sonunda, mesela uyumadan evvel, baş yastıkta, gözler kapanmış, rem'e 5 kala, ufak bir muhasebe, hesap basit, bir sağ elemanı 4 sol elemanını diskalifiye ediyor...
Ben "adil" bir teraziyim, sağı doldurup, solda durmadan benden bağımsız kendini biriktirenleri oyun dışı bırakıyorum.
Hadi sağı dolduralım, soldaki yığılmayı "kontrol edemiyorsak" bile, etkisiz kılalım... Kimbilir, belki birgün sağımızdakilerin gücü galebe gelir ve soldakileri tamamen oyundışı bırakır.
Böylesine "dengesiz" bir terazi olmayı istemez miydiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder