22.12.2009

BİR PARK BİR HEYKEL

Yemyeşil çimen örtüsünün ortasındaki kaidenin üstünde bir kadın heykeli varmış bir zamanlar. Kimi onu "anne" sembolü sanırmış, kimisi bilinmeyen bir mitolojik figür, kimi sadece taş yığını der sevmezmiş ama her gördüğünde de bakarmış.

Heykel orada hep dururmuş, yağmur da yağsa, kar da yağsa, üstüne kuşlar da pislese, altında çocuklar saklambaç da oynasa, hep dururmuş o heykel. Kimse bilmezmiş aslında üstüne yağan yağmurun akıp gitmediğini, kirlenmiş yağmur damlalarının kirlerini içine çekip temiz duru damlaları yere akıttığını, ya da tepesinde biriken karları erirken arıttığını, üstünde biriken kuş pisliklerinin asidini ayrıştırıp salt gübre olabilecek kısmını serbest bıraktığını.

Sadece bununla da kalmazmış aslında heykel. Kaidesine oturup konuşanların cümlelerindeki güzel şeylerle sevinip, hüzünlü-acı cümlelere ise birşey yapamamanın sıkıntısını emermiş dokusuna. Heykel ya, taştan oyulmuş deriz, öyle biliriz, ama aslında gizlendiği taşın içinden birisi tarafından çıkartılmış bir kadınmış o, tam da bu sebepten taş kabuğunun içinde yaşadığını kimse bilmezmiş.

Bazı çocuklar ondan korkup ağladığında uzanıp okşamak istermiş başlarını, gözlerine şefkat yürüsün ordan da ağlayan çocuğu en azından bakışındaki sıcaklıkla teskin edebilsin istermiş. Bunun gibi yapamadıklarından sebep, sadece geceleri, etrafta kimseler yokken, sol yanında zarif bir duruş verilmiş eli her gece aynı saatte dışarı doğru seyirtirmiş, bir kerelik ama her gece. Sessiz ve gizli bir çığlık gibi.

Bunu ise sadece dibinde yeşeren yoncaların arasında saklanan ve hep kendini yenileyen tek bir dört yapraklı yonca farkedermiş.

İkisi de beklerlermiş, birgün, birisi gelse de, o tek dört yapraklı yoncayı kopartıp heykelin eline verse....

Kimbilir, belki de birisi verir, yonca hala orada, aynı kökten devamlı yeşermekte tek başına, heykel ise her gece sol elini aynı saatte aynı yöne kısa bir salise kıpırdatmakta.... Yoksa bu hayat nasıl geçer ki...

22.12.2009
Derya

İSİMSİZ

Görme gözüm
Duyma kulağım
Ama en çok da
Söyleme dilim

Görüntü yanlış
Duyduğun eksik
Bunların üstüne bir de söylediğin
Hatalı adreste, alakasız bir dosyada
Kimsesiz kalabilir

İşte bu yüzden
Maskesizi ayırdedene
Filtresizi işitene
Cümlelerinin emeği anlaşılana kadar

Görme gözüm
Duyma kulağım
Söyleme dilim

Duygu emeğin
Doğru ellerde
Doğru dillerde
Doğru gözlerde
Değerlenmeli
ASlında...en önemlisi..
En iyisi.... önce kendini sevmeli..

İki omuzunun en az birisi
Kendi başın için olmalı

Derya Ongun
21.12.2009

18.12.2009

ER-İK

Erik ağacı
Dimdik durma karşımda
Dalların rüzgarda sallanırken
Yaprakların yağmurla düşerken
Gözüm sende, kalbim gövdende
Son hatıram ortamızdayken hala
Dimdik durma

Erik ağacı
Baharda karşımda
Önce bembeyaz giyinip
Sonra beyazları dibine serip
Eriklerini gözüme gözüme sokma
Dimdik durma

Hıdrellez gecesi
Dibindeki gülün dalına
Kırmızı keseyi asarken
Gözlerini benden kaçırıp
Bana kaçırdığım anları fısıldayıp
Dimdik durma

Erik ağacı
Ömrü boyunca
Her meyve dendiğinde
Sadece, "erik mi çıktı yoksa" diyen
Senin altında bana veda eden
Eriği nerdeyse benden çok seven
Yok artık burada

Yapma....

Derya Ongun
16.12.2009

16.12.2009

HEPSİ BEN

Her sabah
Uyandığımda
Farklı olsam

Bir sabah kedi
Kendi tüylerini yalayan
Beğendiğine sürtünen
Canı çektiğinde gelen
Sıkıldığında giden

Bir sabah köpek
Beğendiği yerlere işeyen
Sahibini koşulsuz seven
Düşmanını ısıran
Ama geceleri ulumayan

Bir sabah bir kısrak
Gövdesi taze terden sırılsıklam
Mağrur çevik salınan
Tayını yanından ayırmayan
Semer vurulmasına göz yummayan

Sonraki sabah belki bir balık
Tatlı suda tombul tembel
Okyanusta kıvrak özgür
Derede oyuncu
Ama hiçbirinde oltalara kanmayan

Derken birden bir sabah bir akasya
Dallarını gece sarkıtıp
Gündüz göğe yükselten
Köklerini derine değil yüzeye yayan
Yapraklarında yıldızlar parlayan

Son sabah bir kuş olsam
Kedinin, köpeğin,kısrağın, balığın
Tek tek üstlerinde süzülsem
Ardından akasyanın dalından geriye bakıp
Havalanıp ufukta kaybolsam

Derya
16.12.2009