6.10.2007

İLK YAZILARIMDAN BİR DEMET -I-

Uzunca bir süredir "yazmak" benim için bir anlamda "topraklanmak" eylemiyle eşdeğer. Aklımın içinde klasifiye edilemeyen duygu ve tesbitlerimin bir çeşit "dosyalanması" işlemi, ruhuma verdiği rahatlık ise, bedenimdeki negatifliklere paratoner vazifesi görmesi.

Ne var ki yazmak, ancak kendimi rahat hissettiğim zamanlarda yapabildiğim birşey. Hani sancılanınca nefesimizi tutarız ya bilmeden, oysa aslında nefes alsak sancı, kasılma daha az rahatsız eder ama biz gene de en ilkel içgüdümüzün esiri olmayı seçeriz ya bilinçsizce, işte aynen bunun gibi, ben de aklım ve ruhum huzursuz olduğunda yazmamı tutuyorum, nefesimi tutar gibi.

Bunun, düşünüyorum da, yazacaklarımı görmek, okumak ve gözgöze gelmeten korkmaktan öte, daha anlamlı bir sebebi olsa gerek. Sanırım stabil olmayan duygu ve ruh halinde ifade becerim de stabil olamıyor ve ben, ardarda dizilmiş kelimelerden öte bir anlam taşımayacağını düşündüğüm için gizliyorum o dışarı çıkmakta zaten tereddüt edenleri.

Sonra, duygu ve düşüncelerimin tozu dumanı yatıştığında aklımın içinde oradan oraya savrulanlar birden sıraya giriyorlar, hepsi kendi yerini buluyor, sonra da yazılmaya hazır bekliyorlar.

Asla sabırsız değilller, onların şifrelerinde bana güvenmek var, kodlanmış, biliyorlar ki br gün, bir vesileyle, ya da belki tamamen sebepsiz, bir kağıdın satırlarını oluşturup yerlerini alacaklar.

Hiç yanılmadılar, aynen şu an da yanılmadıkları gibi. Kim derdi ki bir gün kağıt satırlarını oluşturmak yerine bir defterin sayfalarına kurulacaklar... Kim derdi ki 2004 yılının 5 Ekim'inde bir Salı günü, fabrikada, öğle yemeğinden sonra içilen kahve eşliğinde dünyama "fiziksel" olarak kaydedilecekler, onları kimbilir kimler okuyacak, kimbilir kimler de okumayacak, ama onlar bunu hiç önemsemeyecek, çünki "yazılanlar" için en büyük gurur "yazılmış" olmak....

Derya
(5 Ekim 2004, Salı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder