22.09.2007

Bu bir kitap olacaktı - UYANANLARIM.1. Bölüm..

Bildiğimiz köy meydanı,
Çok tanıdık
Çok bildik
Hayat Bilgisi kitaplarından
Biraz da eski Türk filmlerinden

Çok bildik bir yabancı, çok derinlerde kalmış
Günlük hayatımızın
Şehrimizin gürültüsünün altında
Gizlenmiş, sinmiş, ama ölmemiş

Uyandı bu sabah, demli çay, zeytin, peynir, nane, domates eşliğinde tanıdık bir kahvaltı uyandırdı o taa derinlerde uzunca zamandır süregelen uykudan keyifle, esneyerek, gerinerek uyandı. Anneannemin kahvaltısıydı önüme gelen ve yüreklendirdi adeta eskiyi, eski sıfatını gururla taşıyan ama asla eskimemiş olan hatıraları, o günleri, alıştığım, sevdiğim, kendimi iyi hissettiren, hayatın enfes bir serüven, sonsuz bir keşif ve eğlenceli bir oyun olduğunu düşündüğüm yaşlarımı, hepsini yüreklendirerek, sırtına cesaret vuruşları, yanağına sevgi dolu bir öpücük, saçlarına yumuşacık bir dokunuş kondurarak uyandırdı. Çok güzel bir şeye uyandım bu kahvaltıyla.... Gülümsüyorum, sadece mimiklerimle değil, tüm duygularım, kalbim, ruhum ve onların yansıması olan gözlerimle, yani toplamda gülümsüyorum keyifle....

Eskiye olan özlemin sebebini düşünmek istemiyorum, “eski”yle tekrar buluşmanın ve o tanıdık, vefalı, tatlı geçmişe ait görüntülerin biryerlerde varolmaya devam ettiğini görmenin keyfini çıkartmak istiyorum.

Çok keyiflendiğimde bu keyfi arttırmak için ek birşeyler daha yapma telaşına girerim bazen. Bu telaş kimi zaman o kadar komik sonuçlar doğurur ki, debelenmekten kaçırdığım “an” a üzülmektense, kaçırma sebep ve sürecinde yaptığım şeylerin gülünçlüğünün tadını çıkartmayı tercih ederim, işte bu da “an-mekan”ın vermiş olduğu mayhoş “kayısı pestili” tadındaki huzurun bir toleransıdır bana göre.

Kayısı pestilini anneannem yedirmişti bana ilk. Henüz daha damak tadımın “bunları yemeli ve büyüyüp gelişmelisin” lerin lezzetsizliğinde emeklediği dönemdi, hepimizin çocukluğunda muzdarip olduğu, hani şu “çok besleyici sütün kaymağını” zorla yutmaya çalışırken korka korka öğürdüğümüz zamanlar, işte o zamanlara ait duygularım, hatıralarım, olaylarla, seslerle, lezzet/sizlik/lerle, kısaca beş duyuyla direk ve doğru orantılı idi.

O mayhoş ve bol aromalı lastik dokusundaki “pestil”i zorlanarak ısırdıktan sonra ağzımın içine yayılan ve güzelliğiyle beni afallatan lezzeti unutmam mümkün değil. Hiç beklemediğiniz bir anda, büyük bir doğallıkla peri kızı ya da peri padişahının oğluyla karşılaşmak gibiydi.

İşte bunun içindir ki, anılarımın, zaman mekan ve beş duyuyla giyinmiş olmasındandır ki, anneannemin evini, orada geçirdiğim günleri, ezcümle anneannemi unutmam mümkün değil. Tuhaf gelebilir bu “unutmam mümkün değil” ifadesi, doğru, banada tuhaf geldi, düzeltiyorum, anneannemi hatırlamadığım gün yok. Bu daha anlamlı oldu.

Birgün bunları yazacağımı içimde bir “bilen” vardı, arada bir başını hafif doğrultup fısıldıyordu bana, benimse bir kulağım duyuyor, diğeri hayret ve keyiften biraz evvel anlattığım telaşa düşerek komik debelenmeler yaşıyordu, ve günün sonunda ben gene biri duymuş, diğeri duymuş ama keyif sabırsızlığından tescil edememiş kulaklarımdan bana “eksik” olarak ulaşan bu bilgiyle tarifisiz bir sevinç ama aynı zamanda meçhul bir bekleyişle kucağım boş, kalbim dopdolu, ellerim sabırsız, dağarcığım ikircikli, kısaca hoş ama karışık duygularla kalakalıyordum. Bakalım bu sefer bu süreç dairesini tamamlamış mı, bakalım bu sefer artık bu işlem sistemim tarafından kayda alınmış ve tepsi içinde bana gelmiş mi?

Minik bir defter var yanımda, bir çeşit not defteri, bense kalkmış tepsidekileri bu minnacık şeye dökmeye başlamaktan bahsediyorum.

Yeşilyurt’dayım, Kaz Dağları’nda. Yanıma defter alamadım bir sebepten, son anda durduğu yerden “gözümün içine bakan” bu küçük defter zorla çantama attırdı kendisini. Duyan kulağım devreye girdi ve bu seferlik idareyi eline aldı sanırım. Bu kadar uzun zamandır biriktirdiklerimi aktarmak için ala ala böylesine minik bir defter almam ironik, biliyorum...

Hayatım boyunca bile bile uyguladığım, terbiye etmek için hiçbirşey yapamadığım “sabırsızlığım”a yeni bir sınav olsa gerek bu.

- Çok mu istiyorsun yazmayı, o zaman bari bir kez, aceleyle koşturmak yerine daha sabırlı başlamayı böyle öğreteceğiz sana! Önemli olan biran evvel bitirmek değil, esnasında tadını çıkartmaktır.!!!!

Doğru, hem de çok doğru! Bunu öğrenmem lazım.

Devam ediyor.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder