22.09.2007

UYANANLARIM VI. BÖLÜM

Komşuları kısaca tanıdıktan sonra anneannemin koskocaman anahtarla açılan koskocaman cümle kapılı koskocaman evinin içine girelim.

Kapının eşiğinden sağ ayakla giriyoruz ve hemen kapının arkasında , sağda duran ayakkabılığın alt rafındaki terliğimizi giyip, ayakkabılarımızı da üst rafa koyuyoruz, eğer altları temizse elbette. Altları temiz değilse, ayakkabı altlarını temizlemek üzere tahsis edilmiş muhtemelen kenarı oyalı bir bezle altları silindikten sonra yerleştiriliyordu.

Terlik soyunmaktır
Sokağın tehlikelerinden
Hem giyinmektir
Evin huzur ve konforunu

Terlik eve gelmektir
Terlik durağa varmak
Varmakla kalmayıp
Beklenen otobüsün hemen gelmesi
Biran evvel binilip
Üstelik de biletçinin karşısında yer bulmaktır

Ev annemiz
Otobüs hayatımız
Biletçi babamız
Terlik duygularımız
İçinde biz....

Ayakkabılığın hizasından bir merdiven mutfağın ve hamamın sağda, bahçe kapısının ise karşıda olduğu sahanlığa iner, koskocaman evin koskocaman demir anahtarlı cümle kapısının tam karşısından ise evin giriş katına “çıkan” merdivenler,ne komik, girişe çıkan merdiven, oysa kapıya inen merdiven de olabilirdi, ama burada ana hedef eve girmek demek ki, ne sıcak, ne şefkatli... eğlenceli de aynı zamanda, o merdivenlerden evden çıkmak üzere indiğimde hep özel izinle kuralları çiğneme ayrıcalığına sahip özel birisi gibi hissederdim kendimi, eğlendiriyordu o ev beni.

Bu merdivenlerin çıktığı sofa ortada, sağda önce tuvalet, yanında bahçeye bakan küçük oda, karşıda da iki merdiven, biri aşağıya mutfak sahanlığına inen, diğeri ise üst katlara çıkan. Damdaki Kemancı’da Tevye’nin hayal ederek Tanrı’dan zenginlik simgesi olarak istediği üç merdivenli ev şarkısı, hani şu biri aşağıya inen, biri yukarıya çıkan, diğeri ise hiçbiryere gitmeyen, sadece gösteriş için olan üç merdiven, bana hep anneannemin evini hatırlatır. Küçük yaşlarımda ablam beni Atatürk Kültür Merkezi yanmadan evvel gösterime giren Damdaki Kemancı müzikaline götürdüğünde Tevye bu şarkıyı söylerken aynı anda anneannemin evini düşünüp”o evde hiç üç merdiven yanyana yoktu, acaba sandığım kadar görkemli bir ev değil miydi” diye bir tereddüt yaşadığımı hatırlıyorum.

Bugünkü bilgi ve duygularımla oysa, diyebiliyorum ki, “gösteriş” olarak elit sınıfına etiketlediğimiz nice artık kaybolmuş, silinmiş detayların arasında mütevazi ama hayali bile hala gülümseten gerçek anılar duygularımızı ve egomuzu esas parlatanlar. Kaybolan, yiten gösterişler ise ucuz varaklardan yapılmış geçici pırıltılar, varak dökülür ve altında çaresizce saklanmaya çalışan sıradanlık kendini saklayamaz hale geldiğinde belleğin “hatırlanmayasılar, unutulasılar” çekmecesinde büzülüp kalırlar. Bu kadar uzun tarif ise vaktiyle uğraşa didine giyinme cesareti gösterdikleri o ağır “gösteriş/caka” kostümünün hatırına sarfedilmektedir tarafımdan. Emeğe saygı adına yani!

Bahçeye bakan küçük odada soba yanardı, kocaman kapısı bu yüzden hep kapalı tutulmalıydı, borusu tütmemeliydi küçük odadaki sobanın, ateşi geçmemeliydi, ama ateşi de sönmeden uyunmamalıydı, ya uykumuzda soba borusu tüter de bizi uyanılmayacak uykuya götütüverirseydi Allah muhafaza. Küçük odanın küçüklüğüne zıt orantılı büyük ve sayıca fazla kuralları vardı ve hepsine de harfiyen uyulurdu.

Küçük oda üç tarafı pencereli, giyotin çerçeveli, çerçevelerin üstünde anneannemin sabun kuruttuğu bir oda idi. Karşılıklı sağ ve solda birer divan vardı. Sağdaki divandan Leman ablanın evi, soldaki divandan ise Sabire Hanım’ın bahçesi gözükürdü, karşıdaki pencerelerden de aşağıdaki bana kucağını açan bahçemiz ve karşıda da Mühübaanım’ın bostanı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder